DPÜ’DE TÜRK KÜLTÜRÜNDE AĞAÇ VE ORMAN KONFERANSI

Kütahya Dumlupınar Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü tarafından Rektörü Prof. Dr. Kâzım Uysal konuşmacı olduğu Türk Kültüründe Ağaç ve Orman konulu konferans düzenlendi

Dumlupınar Üniversitesinde, Rektörü Prof. Dr. Kâzım Uysal’ın konuşmacı olduğu Türk Kültüründe Ağaç ve Orman konulu konferans düzenlendi.

Video konferans yoluyla düzenlenen etkinlikte açılış konuşmasını yapan Lisanüstü Eğitim Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Şahmurat Arık, “Bugün üniversitemizde eğitim gören 53 farklı ülkeden misafir öğrencilerimizle birlikte ağaç dikme etkinliği düzenledik. Öğrencilerimiz çok mutlu oldular. ‘Türkiye bizim ikinci vatanımız’ söylemiyle kendi ülkeleri adına topraklarımıza fidanları diktiler. Geleceğe nefes oldular” dedi ve sözü DPÜ Rektörü Prof. Dr. Kâzım Uysal’a bıraktı.

2 BİN 53 PERSONELİMİZ ADINA FİDANLAR DİKTİK

Prof. Dr. Kâzım Uysal, “Milletimize böyle bir coşkuyu yaşatan Cumhurbaşkanımıza ve tüm idarecilerimize teşekkür ediyoruz” diyerek başladığı konuşmasında “Üniversitemizde 6 Kasım tarihinde Hatay’da bölücü terör örgütü tarafından yakılan ormanlar için düzenlediğimiz bir etkinliğimiz vardı. O gün 2 bin 53 personelimiz adına, bugün de uluslararası öğrencilerimizle birlikte üniversitemizin Evliya Çelebi Yerleşkesine fidanlar diktik” şeklinde konuştu ve şunları söyledi:

Bizim ağaca verdiğimiz önem bugün ortaya çıkmış bir husus değildir. Türkler tarih boyunca hem İslamiyet’ten önce hem de İslamiyet’ten sonra ağaca, ormana ve çevreye çok önem vermişler. Aslında biz Müslüman olmadan önce de kültürümüz, medeniyetimiz, yaşantımız, ağaç ve ormana bakışımız İslamiyet’in, sevgili peygamberimizin ortaya koyduğu prensiplere benzer. Ekolojide çevre kirliliği arttıktan sonra değişik bakışlar ortaya çıkmıştır. Bizim anlayışımızın Yaratıcı merkezli olduğunu düşünüyorum. Türkler canlı bitkilerin Allah’ı tesbih ettiğini yani ibadet ettiğini düşünürler. Türkler ağaçları ilahi kudretin eseri ve ilahi ikramın aracısı olarak görürler. Bu bizi diğer milletlerden ayıran temel unsurlardan birisidir. Bizler diktiğimiz ağaçların sadaka-i cariye olduğunu düşünürüz ve önemli günler anısına fidan dikeriz. Bu da bize has bize özgü bir özellik.

Kültürümüzde çevreye ve ormana zarar vermek günah sayılır. Eskiden beri biz çocuklarımıza ağaç isimlerini veririz, Defne deriz, Sümbül deriz, Fidan deriz, Selvi deriz. Bu da Türklerin ağaçlara önem verdiğinin bir göstergesidir. Günümüz insanı çevrenin, ağacın ve ormanın önemini bıçak kemiğe dayanınca anladı. Çevre kirlendi. Artık görünür hâle geldi. Zarar insana dokundu, ‘Eyvah’ dedik. Fakat bizim ecdadımıza bakıyoruz, çevre kirliliği yok iken çevreye ve ağaca önem vermiş, korumuş. Bugünün bile gelemediğimiz noktalara bizim ecdadımız yüzyıllar önce gelmiş hatta günümüz çevre anlayışımızdan çok daha ilerisini göstermiştir.

“KÜLTÜRÜMÜZDE AĞAÇ VE ORMANLA İLGİLİ ATASÖZLERİ ÖZDEYİŞLER VAR”

‘Yaş kesen baş keser’ atasözü bize aittir. Ecdadımız Fatih Sultan Mehmet “Ormanlarımdan dal kesenin başını keserim” der. Yalnız başına bu ifadeyi bile ecdadımızın ağaçları ve ormanları ne kadar önemsediğinin çarpıcı örnekleri olarak kabul edilmelidir. Avrupalı insanlar, insana değer vermezken, banyo yapmayı bilmezken, bizim ecdadımız meyvesiz ağaçları sulamak, dağdaki aç kurtları beslemek için vakıflar kurmuşlardır. Tarih ve tarih kitapları bunlara şahittir. Peygamber Efendimizin de ‘Kıyamet kopacak olsa bile elinizdeki fidanı dikin’ tavsiyesi ve emri çok önemlidir. Yani öldükten sonra bir sadaka-i cariye bırakmak. Öldükten sonra insanın günah defteri kapanır, sevap defteri açık kalır. Ama nasıl açık kalacak, bıraktığı sadaka-i cariyeler nispetinde açık kalacak. Dikilen her bir ağaç, o ağacın gölgesinden istifade eden kurtlar, kuşlar, canlılar, meyvesinden istifade eden bütün hayvanat ve insan, ağacı diken insana sevap olarak geri döner. Peygamberimiz bir hadis-i şerifinde ‘Haksız yere bir serçeyi öldürenden Allah ahirette hesap soracak’ der. ‘Haksız yere ormanlara ve hayvanlara zarar verene Allah lanet etsin’ der. Günümüz çevresini, günümüz ekosistemini korumak için ne kadar önemli bir anlayış.

İnsan çevreyi kirletince, çevreye zarar verince milyonlarca canlıya zarar veriyor. Dolayısıyla hak bir değil, belki binler oluyor. Bizim ecdadımız çevreye verilen zararı günah saymış, bunu ilahi kanunlara muhalefet saymış. Biz maalesef kendi yürüyüşümüzü terk ettik, başkasının yürüyüşünü de öğrenemedik. Avrupa’ya özendik, Avrupalı gibi olamadık, arada kaldık. Madem bizim insanımız ağaca, ormana bu kadar önem veriyor, ‘O zaman neden Anadolu çorak, neden İslam coğrafyası böyle’ sorusu akla gelebiliyor. Bunda coğrafyanın ayrı bir önemi var. İslam coğrafyasının ve Anadolu’nun çorak olmasındaki temel faktör, İslami değerlere verdiğimiz önem zayıfladığı nispette maalesef bitkiye ve ağaca verdiğimiz değer de zayıflamış. Biz ecdadımıza sırt çevirdik. Ecdadımızın temel değerlerine sırt çevirdik, burun kıvırdık, Avrupa’ya özendik. Hâlbuki dışı süs, içi pisti anlayamadık. Yaklaşık yüz yıldır peşinde gittik. Bizi getirdikleri nokta belli. Ne zaman biz kendi değerlerimize sımsıkı sarılmışız, kendi değerlerimizi yaşamışız, o zaman terakki etmişiz. İşte asr-ı saadet, işte Osmanlı’nın belli bir dönemi. Temel değerlerimize sırt dönülmeseydi elbette bu halde olmazdık. Biz ne zaman temel değerlerimize sırt çevirdik, gevşettik, o zaman geri kaldık. Eğer insanlığa, insanlık göstermek istiyorsak, o zaman bizim temel değerlerimize sımsıkı sarılıp onu hayatımızda tatbik etmek lazım. Biz ecdadımızla ne kadar övünsek azdır. Bizim ecdadımızın temel değerleri insanlığa bir gün yüzü gösterecekse gösterecek. Yoksa bu gidişle insanlık gün yüzü görmeyecek.

Uysal, sözlerini “Ben bu vesileyle bu konferansı düzenleyen Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Müdürümüz başta olmak üzere enstitü çalışanlarımıza kalbi teşekkür ediyorum. Güzel etkinlikler düzenliyorlar. Bu faaliyetlerin devam etmesini niyaz ediyoruz. Bu günlerde yapılan etkinliklerin milletimize hayırlı olmasını diliyorum” diyerek tamamladı.

PAYLAŞ