Kütahya Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu 5 Haziran Dünya Çevre günü ile alakalı yazılı bir basın açıklaması yaptı açıklamada “Çevre Hakkı Türkiye’de 1982 yılında Anayasaya girmiştir” denildi.
Kütahya Barosu Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi. 1972 Yılında gerçekleştirilen Stockholm Konferansı, çevre hakkının bir hak olarak tanınarak hukuki düzenlemelere girmesinde önemli bir dönüm noktası olmuştur. Zira konferans sonunda kabul edilen bildirgede, insanın kendisine onurlu ve iyi bir hayat sürmeye olanak veren nitelikli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğunun öngörülmesi suretiyle uluslararası düzeydeki bir belgede ilk defa çevre hakkına yer verilmiştir. Çevre Hakkı Türkiye’de ise 1982 yılında Anayasaya girmiştir.
ÇEVRE HAKKI ÇEVRENİN KORUNMASINI VE GELİŞTİRİLMESİNİ AMAÇLAMAKTADIR
Çevre Hukuku ise esasen doğal çevrenin korunması amacına yönelmiştir. Çevre Hakkı sahibi olmak kişiye, söz konusu haktan faydalanmanın yanı sıra bu hakka yönelik ihlallere son verilmesini isteme yetkisini verir. 1982 Anayasasında” Herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir. Dolayısı ile hak sahipleri sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama haklarının ihlal edildiği hallerde hakkın yükümlüsünden ilgili ihlalin engellenmesi veya ortadan kaldırılması konusunda olumlu veya olumsuz bir şekil de bulunulmasını talep edebilecektir.
BİR ÖDEV YÜKLEMEKTEDİR
Bugünkü nesillerin yanında gelecek nesillerinde hak sahibi olması çevre hakkını geleneksel haklardan ayıran noktalardan biridir. Sağlıklı ve dengeli bir çevre, bugünkü nesillerin yaşamsal bir gereksinimi olduğu kadar gelecek nesillerin yaşamını sürdürülebilmesi bakımındandı gereklidir. Bu nedenle, çevrenin şimdiki kuşaklar kadar gelecek kuşaklarda ilgilendirdiği bir gerçektir. Gelecek nesillerin çevre hakkının sahibi olması, gelecek kuşaklara sağlıklı ve dengeli bir çevre bırakma konusunda bugünkü nesillere ve çevre hakkının diğer yükümlülerine bir ödev yüklemektedir. Devlette çevre hakkının yararlanıcıları arasında yer almaktadır. Ayrıca devlet hakkın yükümlüsünde olmaktadır. Devlet çevre hakkını insanların sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşaması amacına yönelik olarak, insanlar veya bütün vatandaşlar adına kullanır.
ÇED RAPORUNA LÜZUM YOKTUR KARARI VERİLMİŞTİR
Covid-19 un ülkemizde yaşandığı ve insanların evlerine kapandığı 13 mart 2020- 1 haziran 2020 tarihleri arasında siyasi iktidarın çevre şehircilik bakanlığı 70 i aşkın, maden sahaları için şirketlerin hazırladığı ÇED raporlarına olumluluk kararı vermiş, 400 ü aşkın madencilik faaliyetleri için ise şirketlerin çalışma yapacakları maden sahaları için ÇED raporuna lüzum yoktur kararı verilmiştir. Güzel ülkemizin ormanları, enirleri ve toprakları adeta talan edilmektedir. Gelecek kuşaklar ve doğa bunun hesabına bizlerden soracaktır. Sadece 1-5 haziranda değil, çevre ve doğa bilincine sahip olarak dünyayı daha yeşil ve daha yaşanır hale getirebildiğimiz günler
SANAYİ FAALİYETLERİ DURMA NOKTASINA GELDİ
Dünyada gelişen son gelişmeler çerçevesinde çevre bilincinin bireylerde ve toplumda arttığı çok açık görülmektedir.1 Aralık 2019 Tarihinde Çin in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve geçen süreçte Covid-19 olarak adlandırılan virüs tüm dünyaya yayıldı. Covid 19 nedeni ile dünya üzerinde çok büyük oranda kişi yaşamını yitirirken 4 milyonun üzerin dede vaka sayısı saptandı Virüsün kısa sürede hızla yayılması nedeniyle insanlar kendilerini koruyabilmek ve başka insanlara virüsü bulaştırmamak için evlerine kapandılar. İnsanların alışık oldukları rutin alt üst olmuştur. Sanayi faaliyetleri durma noktasına geldi. Ancak temel ve zorunlu ihtiyaçlarımızı karşılayabildiğimiz sanayi faaliyetlerinin devamına izin verilmiştir. Hal böyle olunca doğa dengesine kavuşmaya başladı. Doğa yapay olarak insan eli değmeden kendi döngüsünde yeniden canlandı. Bu süreçte ender görülen hatta nesli tükendi sanılan hayvan türleri tekrar görülmeye başlanmıştır. Sanayi atıklarından arınan sular kendi renginde akmaya başlamıştır. Sürekli bir hengâme içinde yaşayan insanlar evlerinde kendi iç seslerini demleme, doğayı dinleme fırsatını bulmuşlardır. Doğanın dengesini bozanın, hep daha fazlasını isteyen insanlık olduğu anlaşılmıştır. Tüm insanlar olarak buradan çıkarmamız gereken ders gelecek nesillere daha yeşil, daha temiz daha yaşanılır bir dünya bırakma gayreti içinde olmamız gerektiğidir. Aksi halde küreselleşen Dünya, devamlı kar amacı güden sanayiler, siyasi rantlar nedeni ile ekosistemin bozulmasının karbon ayak izinin artmasının farklı şekillerde oluşacak pandemilere neden olacağı açıktır. Çevre kirliliği konusunda toplumun her kesimine büyük görevler düşmektedir